Hakk’a Yürüyen Bir ‘Er’ Kişi: Alparslan Türkeş
Durmuş Hocaoğu, Son Çağrı Gazetesi / 10.04.1997
Türk Milliyetçiliği’nin bayrak ismi, büyük siyaset ve devlet adamı, büyük vatan-sever, bilge kişi Alparslan Türkeş de kendisine takdir edilen ömrünü hitama erdirerek, bütün faniler gibi, ölüm meleğinin davetine icabet edip Fanilikler Alemi’nden Beka Alemi’ne intikal etti. Bütün milliyetçilerin üzerinde hakkı olan bu yiğit adama Cenab-ı Hakk’tan gani rahmet diliyor, hatırası önünde saygı ile eğiliyorum.
Alparslan Türkeş, etrafında çok büyük bir bağlılık ve sevgi halesi oluşturmaya muvaffak olan nadir bir siyasetçi olabilmeyi başarmış; fikirleri ve mücadelesi ile, sevenlerinin kalbinde emsalsiz bir taht kurmuş, istisnasız bütün ülkücülerin fikir babası olmuştur. Bunun yanında, O’nun, sevmeyenleri tarafından da itiraf edilmekten utanılan gizli bir haset ile kıskanıldığını dahi söyleyebiliriz.
Alparslan Türkeş ve onun siyasi mücadelesinin,yani “Ülkücülük Hareketi”nin, yakın dönem Türk tarihindeki rolünü, katkılarını ve kazanımlarını şöyle özetleyebiliriz:
- Türkiye’nin bir “Türk Devleti” olduğu fikri kitlelere yayılmış, kitleselleşmiştir.
- Türk Milliyetçiliği’nin sadece “entellektüel bir kültür hareketi” olarak kadükleşmesi, boğulması önlenmiş, Türk Milliyetçiliği siyasileştirilmiş, siyasi bir güç olmuştur.
- Türkiye’de gençliğin siyasete taşınması konusunda hiç kimse Alparslan Türkeş ve Ülkücü Hareket ayarında başarı sağlayamamıştır. Modernite’nin en temel hususlarından birisi de “siyasetin kitleselleşmesi”dir ki bu mücadele, Türkiye’ye bu bakımdan büyük ufuklar açmıştır.
- Türk Milliyetçiliği’nin bütün Türkiye’de çok etkin bir ağırlığa ulaşması sağlanmıştır. Fakat bu güç, ancak belirli bir yüzde olarak MHP’de temerküz edebilmiştir. Bu da, MHP’nin bir parti olarak kitleselleşmesini ve bizzat iktidara gelmesini önlemiş, fakat beri yandan başka bir şeye yol açmıştır: Türkiye’deki hemen-hemen bütün kitle partileri bir nebze “ülkücüleşmiş”, hatta, MHP tarafından savunulan birçok fikir ve ilke, bu partiyi kapatıp liderini ve kadrolarını hapse atanlar tarafından bir “devlet politikası” olarak uygulanmıştır. Bu itibarla, Devlet’in dahi bazı bakımlardan “ülkücüleşmiş” olduğunu söylemek abartı olarak kabul edilmemelidir. Bu bakımdan, MHP’nin sayısal oy değerleri, hem en geniş anlamıyla Türk Milliyetçiliği’nin ve hem de MHP misyonunun, daha açık bir ifade ile, “Ülkücülük”ün gerçek gücü için sağlıklı bir kriter olarak alınamaz. MHP, bu gücün sadece bir kesri, bir buz dağının su üstündeki kısmıdır.
- Irkçı, şoven, saldırgan bir Avrupa Milliyetçiliği veya kompleksli bir Üçüncü Dünya Milliyetçiliği reddedildiği gibi, İslam’dan ve hatta kutsal olan herşeyden arındırılmış bir Profan Milliyetçilik de reddedilmiştir. Türk Milliyetçiliği’nin bu gelişme seyri, daha da ileriye götürülmelidir.
- Türklüğün, Anadolu coğrafyası ve Anadolu-Türk tarihi ile sınırlandırılarak dejenere edilmesi önlenmiş, Anadolu’yu da kuşatan çok büyük bir coğrafyası ve çok derin bir tarihsel boyutu olduğu fikri daima canlı tutulmuştur.
- Bunun sonucu olarak, bütüncül ve kuşatıcı “Dünya Türklüğü” fikri canlılık kazanmış; Türkmen, Kırgız vb. gibi isimlerin zamanla ayrı birer millet haline inkılab ederek Dünya Türklüğü’nün parçalanması gibi tarih çapında dehşetli bir felaket önlenmiştir.
***
Türkeş’in ardından hemen siyaset konuşulacaktır; konuşulmalıdır da. Siyaset’in merhametsiz kuralı budur. Unutmamalıyız ki, İki Cihan Padişahı, Efendimiz, Peygamberimizin vefatının hemen akabinde de siyaset başlamıştı.
Ancak burada şu hususlara dikkat edilmesini zaruri görmekteyim.
1: Her insan gibi, elbette, Merhum Türkeş’in de sevapları yanında hataları da vardır. Aksini ileri sürmek, merhuma bir çeşit “Masum İmam” rolü biçmek olur. Bunun yanında, tarihte çok örneği görüldüğü üzere, kabul edilmelidir ki, bir çok ideler ve ideolojiler zamanla kurucularını aşar; bu, mükemmelleşmenin şartlarındandır. Bütün bunlar, tam bir ihlas, tam bir ciddiyet ve dürüstlük ile ele alınıp irdelenmeli, “farklı içtihad sahibi” olmak “ihanet” olarak telakki edilmemelidir. Ancak, gün, bugün değildir. Yaranın henüz sımsıcak olduğu bu zamanda böyle bir şeye teşebbüs etmek iyi niyet ve akıl ile bağdaştırılamaz.
2: Üzerinde uzlaşma sağlanamayacak noktalar değil uzlaşma sağlanacak noktalar; başka bir ifade ile, “tefrika noktaları” değil “ittifak noktaları” bulunmalı, bunlar etrafında birlik ve mutabakat aranmalıdır. Yani, “ihtilaf”a evet, “tefrika”‘ya hayır! “İhtilafta rahmet vardır” diyen Allah Resulünün, “tefrika eden bizden değildir” ikazına dikkat edilmelidir.
Türk Milliyetçiliği, efsane liderini, “Başbuğ”unu, “mit”ini kaybetmiştir. Bu kayıp, eğer dikkat edilmeyecek olursa, bir “kayıp” olmaktan çıkar ve bir “vakum”a dönüşür ki bu dehşetli vakum’un yutacağı şey, başka bir şey değil, doğrudan-doğruya Türk Milliyetçiliği’nin kendisidir.
Kaynak: http://www.durmushocaoglu.com/dh/yazi.asp?yid=4404306