
İhtiyat İlkesi, 1970lerde ilk defa Almanya’da uygulamaya aktarılmış bir ilkedir. İhtiyat ilkesi önce denizlerin korunmasına ilişkin metinlerde yer almaya başlamış ve sonra uygulama alanı küresel çevre sorunlarıyla, küresel balıkçılık konusuna doğru genişlemiştir. İhtiyat ilkesi, bir faaliyetin çevre açısından olumsuz neticeler doğuracağı hususunda ciddi bir şüphenin var olması halinde bilimsel bir kanıtın ortaya çıkışı beklenmeden önleyici tedbirlerin alınmasını öngörmektedir. İhtiyat ilkesi önceden görülemeyen aksiliklere karşı bir yatırım ya da sigorta rolüne sahip olduğu gibi, şimdiki kaynakların korunmasını gelecek kuşaklar adına da olsa sağlayarak ekolojik yaklaşımı dikkate almış olmaktadır. İhtiyat ilkesinin ortaya çıkmasındaki en önemli etken bilimsel belirsizliktir. Elde kesin bir delil bulunmadığından dolayı çevreye zararlı olduğu ispatlanana kadar bir faaliyetin zararsız olduğunu kabul etmek, çevrenin korunması hususunda alınması gereken tedbirler bakımından ciddi bir engel teşkil edecektir. Zira bir faaliyetin veya maddenin çevreye zararlı olduğunun ispatlanmasından sonra tedbir alınması, bu konuda geç kalınmış olması sonucunu doğurabilecektir. İhtiyat ilkesi, bilimsel belirsizliğin ihtiyat ile risk arasında bir tercih yapılmasını gerektirdiği hallerde devreye girmekte, bilimsel belirsizliğin getirdiği riskin yüksek olduğu ve zarar tehdidinin giderilmez olduğu durumlarda, çevresel değerlere öncelik tanınarak çevresel riski oluşturan faaliyetlere söz konusu zarar ortaya çıkmadan önce engel olunmasını amaçlamaktadır. İhtiyat ilkesi bu bağlamda, bilimsel belirsizlik olgusunun çevreyi korumak için girişimlerde bulunmamanın bir gerekçesi olarak kullanılmasının önüne geçmeyi amaçlamaktadır.
Bu açıklamalardan anlaşılacağı üzere, zarar tehdidi, bilimsel belirsizlik ve koruma tedbirleri ihtiyat ilkesinin içeriğini belirleyen temel öğelerdir. İhtiyat ilkesinin uygulamaya aktarılmasına yönelik başlıca araçlar, a) hareketsizlik veya yasaklama, b) sıkı koşullara bağlanmış izin sistemi, c) bazı üretim yöntem ve teknolojilerinin kullanılması zorunluluğu d) ispat yükün tersine çevrilmesi ve e) karar alma usullerinde değişikliktir. Aşağıda bu araçlar kısaca açıklanacaktır.
a) Hareketsizlik veya Yasaklama: Bu yöntemde hiçbir risk kabul edilmemekte (sıfır risk) ve bu yönüyle ihtiyat ilkesinin en katı hali ortaya çıkmaktadır. Hareketsizlik riskli olduğu kabul edilen faaliyete ilişkin isteme dair olup, ona izin verilmemesi demektir. Bir örnek üzerinden açıklamak gerekirse, yeni bir kimyasal madde veya atığın ya da GDO’nun çevreye bırakılması isteminin reddi hareketsizliğin uygulandığını gösterir. Yasaklama tam olabileceği gibi, kısmi de olabilir (Baz istasyonlarının kurulmasının belli yerler bakımından yasak olması) Yasaklama yöntemine uygulamada çok sık rastlanılmamaktadır. b) Sıkı Koşullara Bağlanmış İzin: Faaliyet gerçekleştirilmeden önce, faaliyetin gerçekleşeceği yerin yetkili makamlara durumun bildirilmesi ve izin talep edilmesi şeklindeki yöntemdir. Bu uygulamalara örneğin tehlikeli madde ve atıkların uluslar arası transferi türünden durumlarda rastlanılmaktadır. c) Bazı Üretim Yöntem ve Teknolojilerinin Kullanma Zorunluluğu: Çeşitli hukuki düzenlemelerde özellikle kirliliğin önlenmesi ve kontrolü alanında uygulanması gereken teknolojinin seçimi yatırımcının mutlak takdirine bırakılmayarak; önceden belirlenebilmektedir. Literatürde temiz teknolojiler denilen bu tarz uygulamalarda, dünyada veya bölgesel piyasalardaki mevcut en gelişmiş-en ileri teknolojinin satın alınması şart koşulmaktadır. Böylelikle kirliliğin azaltılması teknolojik yönden elverişli olduğu için, gerekli görülmektedir. d) İspat Yükünün Tersine Çevrilmesi: Burada ispat yükü çevresel bozulmaya yol açabilecek faaliyete karşı çıkanlardan (mağdur veya potansiyel mağdurlardan) alınarak; bu faaliyeti gerçekleştirmek isteyenlere (çevresel kaynakları kullananlara) verilmektedir. Bu uygulama öncelikle izin verme sürecinde ortaya çıktığından; gerçekleştirilmesi planlanan faaliyetin çevresel açıdan önemli bir zarar yaratma riski taşımadığının, bizzat faaliyet ya da proje sahibi tarafından kanıtlanmasının gerekmektedir. Aksi takdirde ilgili projeye izin verilmeyecektir. e) Karar Alma Usullerinde Değişiklik: Daha ziyade evrensel metinlerin hazırlanması açısından düşünülen bu önlemde teknik kararlarının konsensüs yerine, çoğunlukla alınması kabul edilmektedir. Böylece bu neviden düzenlemelerin kabulünün önündeki en isteksiz tarafın iznini alma zorunluluğundan kurtulunmaktadır.
İhtiyat ilkesi, günümüzde bilhassa GDO’lu ürünlere izin verilmesi ve baz istasyonlarına ruhsat verilmesine ilişkin vb. hususlardaki karar süreçlerinde önem kazanmaktadır. Çevre hukukunun en sonuncu ve en yeni ilkesi ihtiyat ilkesidir. İhtiyat ilkesinin ortaya çıkışındaki hareket noktası bilimsel belirsizliktir. Bilimsel belirsizlik ve bunun yaptığı riskler daha çok teknolojik gelişmelerin en yeni örneklerine ait alanlarda görülür. Günümüzde belirsizliğin en çok olduğu alanlar en yeni çevre sorunları olarak görülen iklim değişikliği, küresel ısınma veya sera etkisi, GDO ve elektromanyetik kirliliktir. Doksanlı yılların sonlarındaki önemli örnekler ise elektromanyetik kirlilik ve bu bağlamda özellikle cep telefonu baz istasyonlarıyla, GDO’nun çevre ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileridir. Bazı bilim adamları bu olası etkilerin önemini araştırma bulgularına dayanarak ısrarla öne sürerken, diğer bazıları da bu sonuçların kesin sayılamayacağını, kendi araştırmalarında böyle sonuçlar elde etmediklerini açıklamaktadır. İnsanın doğaya müdahalesinin sonuçlarının kesin olarak saptanamıyor olması, bilimin bu konuda kesin veriler ortaya koyamaması, çevreyi korumaya yönelik girişimlerin önlenmesi için bir gerekçe olarak öne sürülebilmektedir. Özellikle gelişmekte olan ülkelerde bu durum son derece yaygındır. İşte ihtiyat ilkesi bu durumun önüne geçebilmek amacıyla ortaya çıkmış bir kavramdır. Bu ilke uyarınca, çevreyi koruma konusunda önleyici önlemler sadece bilimin gerekli bulguları sağladığı durumlarda değil, sağlamadığı durumlarda da alınacaktır. Henüz zarar gerçekleşmese ve hatta zararın gerçekleşeceğine dair kesin bir kanıt olmasa da ortada şüphelenilen, varsayılan, korkulan bir risk var ise bu durum ihtiyat için yeterlidir. “Bilimsel belirsizlik” halinin, önlem almaya engel teşkil etmemesi gerekmektedir. Dolayısıyla, geleneksel hukukun temeli olan, “ancak bilinebilir bir durumda harekete geçme yaklaşımı” reddedilmekte, çevreye yönelik şüpheli bir durumun varlığı, harekete geçmek için yeterli sayılmaktadır. Bir faaliyetin çevreye zararlı olduğunun ortaya konulmasından sonra tedbir alınması o konuda çok geç kalınmasına yol açabilecektir. Bu noktada, ihtiyat ilkesi çok önemli bir araç olarak karşımıza çıkmaktadır. İhtiyat ilkesi, hukukun istediği kesin verilerin bilim tarafından ortaya koyulamadığı hallerde dahi çevrenin korunmasını amaçlamaktadır19. İlkenin, önleme ilkesinden temel farkı ise “bilimsel bir belirsizlik” bulunması halinden kaynaklanmaktadır.
Türkiye’de de ihtiyat ilkesi çerçevesinde özellikle baz istasyonları ve GDO’lu gıdalar hakkında mevzuatta çeşitli düzenlemelere yer verilmiştir.
• Bir faaliyetin çevreye zararlı olduğunun kanıtlanmasından sonra önlem alınması, çok geç kalınmasına yol açabilir.
• Bu açıdan ihtiyat ilkesi çevre hukukunun önemli bir ilkesi olarak karşımıza çıkmaktadır.
• İhtiyat ilkesi, hukukun istediği kesin verilerin bilim tarafından ortaya koyulamadığı hallerde dahi çevrenin korunmasını amaçlamaktadır.
• İhtiyat ilkesi uyarınca çevre korumaya ilişkin önleyici tedbirler sadece bilimin gerekli bulguları sağladığı durumlarda değil, sağlamadığı
durumlarda da alınacaktır.
• Belli bir hareketin çevre açısından olumsuz ve zararlı sonuçlar doğuracağı hakkında ciddi (güçlü) bir şüphe mevcutsa,
• Bilimsel kanıtın ortaya çıkmasını beklemeden,
• Yani çok geç olmadan
• Önlem alınması anlamına gelmektedir.
• İhtiyat ilkesi çevre için önemli tehdit ya da risklerin mevcut olması durumunda önlem alınması demektir.
• Bu nedenle öncelikle bu önlemleri alabilmek için, nasıl bir tehlike veya riskin olduğunun saptanması gerekir.
• İkinci olarak alınacak önlemlerin neler olduğunun belirlenmesi zorunludur.
• İhtiyat ilkesinin nemi, çevre koruma politikalarında açıkça kabul edilmiş olan, gelecek kuşaklar, insanlığın ortak değerleri ve bunların
hareket noktası olan bütünsel yaklaşımı ve sürdürülebilir kalkınma anlayışını içerir.
• İhtiyat ilkesi önceden fark edilemeyen kötü sonuçlara karşı bir önlem ve sigorta olarak görülmekte ve gelecek kuşaklar adına şimdiki kaynakların korunmasına önem verilmektedir.
• İhtiyat İlkesinin mihenk taşı belirsizliktir, ancak hemen hemen bütün çevre sorunlarında az yada çok belirsizlik bulunmaktadır.
• Bu nedenle bu ilkenin uygulama alanı çok geniştir.
• Ancak İhtiyat İlkesinin uygulanması belirsizlik ve risk derecesinin yüksek olduğu konularda önem ve duyarlılık kazanmaktadır.
İhtiyat ilkesinin önem kazandığı küresel çevre sorunları:
a) Deniz kirliliği
b) İklim değişikliği
c) Elektromanyetik kirlilik
d) Tehlikeli kimyasallar
e) Genetik olarak değiştirilmiş organizmalar
f) Biyolojik çeşitliliğin korunması
Geleneksel hukuk yükümlülük ve sorumluluk gibi araçlarını ancak belirginlik ve hatta kesinlik taşıyan durumlarda devreye sokmaktadır.
Bu nedenle ihtiyat ilkesinin uygulanması bazı zorlukları taşımakta ve özellikle belli önlemlerin hukuki düzenlemelerde yer almasını güçleştirmektedir.
• İhtiyat ilkesinin uygulanmasında bir denge aranmaktadır. Bu denge insanların çevreden talepleri ile çevrenin bu talepler karşısında korunması arasında olmaktadır.
• İlk talep ekonomik boyut, ikinci talep ise çevrenin korunması boyutudur. Ekonomik boyutun somut konu ve olaylarda devreye sokulmasının derecesi ve niteliği ihtiyatın derecesini de etkiler.
• Bu açıdan ilkenin uygulanabilmesi için en önemli nokta hangi ölçüdeki bir riskin yeterli olacağı sorunudur.
Gündem 21: Geri dönüşü olmayan, çok ciddi çevresel zararların ortaya çıkma olasılığı bulunduğunda, kesin bilimsel bulgular olmaması, gerekli önlemlerin alınmasına engel teşkil etmemelidir.